Salı, Eylül 25, 2012

Günlerden bir gün New York'da...

Normalde blogda kendimden bahsetmeyi çok sevmiyorum, ancak New York için bu durumdan vazgeçeceğim sanırım. Arkadaşlarımın yoğun ısrarları sonucunda bu şehirdeki ilk birkaç günümün nasıl geçtiğini detaylı olarak anlatmaya karar verdim. New York'a daha zor alışacağımı zannediyordum, açıkçası biraz da korkuyordum ama iki günde çözdüm her şeyi.

Beni en çok korkutan şeylerden biri metro sistemiydi. İlk bindiğimde hiç öğrenemicem gibi gelmişti, ama tek başına ordan oraya gidilen bir günün sonunda ve tabi ki iphone sayesinde olayı kaptım. Ama henüz metroda yüksek sesle müzik açıp breakdance yapan zencilere alışamadım :) Kiraladığım ev Brooklyn'de olduğundan dolayı zenci nüfusu oldukça yoğun, kimi zaman metro istasyonunda tek beyaz ben oluyorum ve azınlık olayı ne demekmiş daha iyi anlıyorum, ama tabi ki her şeye olduğu gibi buna da alışıyor insanın gözü iki günden sonra. Zaten sosyal olarak Türkleri andırıyorlar gibi geliyor, evde otururken bazen dışarıda bağırış çağırışlarını duyuyorum, tam Türk mahallesi işi :) 


Cuma akşamı ilk gece gezmemi Meatpacking District'de yaptım. Her bir köşede güzel restoran, bar ya da club olan, sokaklarda mekanlara girmek için kuyrukların uzadığı bir semt. Nişantaşı ya da Bebek'e benzetebiliriz belki. Standard Hotel'in hemen yanındaki Beergarden denen yere gittik önce, bira almak için girişteki ticket machine'den kupon alıyorsun, enteresan bir konsept. Octoberfest'deki gibi geniş masalar, herkes bira içip sosis yiyor, bir köşede ise iki adet pinpon masasında insanlar maç yapıyor. Keyifli ve sıcak bir ortamdı. Sonrasında ise iki yandaki adını hatırlamadığım üç katlı bir bara gittik, en üst katı rooftop, yani teras. Hava da gayet güzeldi. Manzaramız ise Standard Hotel'in camlarıydı. Türk gazetelerinde de çıktı, hani insanların isterlerse cam kenarında seviştikleri, aşağıdan herkesin bunu görebildiği otel. Bir iki ufak ön sevişme gördük ama devamı gelmedi :)

Cumartesi günü Soho günüydü. Tek başıma Soho'daki mağazaların altını üstüne getirdim. Özellikle Urban Outfitters, Forever 21 ve Topshop favorilerim oldu. İstanbul'da yakında açılacak olan Dean&Deluca'yı yerinde denedim gerçekten muhteşem bir yer, iyi ki İstanbul'a açılıyor. Pazar günü ise 5th Avenue'da ufak bir turdan sonra (ve 5th'deki Zara'ya hayranlığımdan sonra) Central Park'da İstanbul'dan arkadaşlarımla buluştum. 

Pazartesi okulumun ilk günüydü. Üç yıl aradan sonra yeniden okula gitmek garip bir his, açıkçası yerinde duramayan biri olarak 2,5 saat ders dinlemekte zorlandım ama alışırım heralde. İlk günkü dersim Brand Management Marketing'di ve sınıftaki 20 kişinin 5 tanesi Türk'dü. Manhattan'da bir High School'un içindeydi ders, ve koridorlardaki okul dolaplarının arasından ne zaman birkaç tane ponpon kız çıkacak diye bekledim :)

Şimdilik New York'dan bu kadar...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder